KAMONDO MERDİVENLERİ



1


Armen Garo isimli Ermeni gencin
Camondo  soy isimli yahudi ailenin
Ailenin yaptırdığı Camondo merdiveninin
Merdivenin indiği sokakta bulunan ,Valuary isimli mimarın çizdiği Osmanlı bankası binasının
1896 yılında bir ağustos günü  kesişen
Kaderlerinin kısa öyküsü

Öykünün kısa olduğuna bakmayın acısı yüzyıldır dinmiyor
Toplumların kitlesel  olarak cinnet geçirdiği zamanlardan birinde;1915 yılında
Osmanlı’nın Çanakkale’de son nefesini verirken ,bir devlet politikası olarak ,Ermeni sorununu  kökten çözmeyi düşünmesi ,yaşananların techir ya da soykırım olarak adlandırılması konularını  tartışmak  tarihçilerin ve politikacıların işi olsun.
Burada ;
İktidarda henüz 2.Abdülhamit varken,
Abdülhamit’e Avrupa’da  kızıl sultan ismi henüz takılmamışken ,
İsmine ;
1896 yılı İstanbul Ermeni olayları diyebileceğimiz ,
Bir tarafta, 13 Ermeni’nin yaralanıp  1286 sının ölümüne
Diğer tarafta ,68 Türk’ün yaralanıp 26 sının ölümüne sebep olan olaylar zincirini başlatan,
Büyük Voyvada caddesindeki Osmanlı bankası baskınını gerçekleştiren grubun içinde bulunan
Armen Garo isimli ermeni gencin ,baskından bir gün önce ,
Salı günü ,salı  gününün üzerinde durmadan olmaz,
Fatih İstanbul’u 21 yaşında fethettiğinde ,günlerden salı olduğundan ,
İstanbul’un eski halkının salı gününü uğursuz saymalarından, bundan dolayıda salı günleri çamaşır yıkamamalarından anlayacağımız gibi
İstanbul için önemli bir gün olan
Eski takvimle
13 ağustos 1986 tarihinin denk geldiği salı günü ,
Armen Garo ,yoldaş dediği Hraç’ın nişanlısı  bayan İskuhi ile birlikte ,İskihu hanımın Beyoğlu Karnaval sokaktaki evinden ayrılır.Amaçları bir gün sonra Osmanlı Bankasına yapılacak olan baskında kullanılacak bombaları  Galata’da bulunan İngiliz okuluna bırakmaktır. Galatasaray ,Tünel, Galata güzergahını  takip ederek ,hafiye ve polislere yakalanma korkusu içinde  ,peşlerinde polis ve hafiyeler olduğu halde okula ulaşırlar
Ulaşırlar ama ,bombaları bırakamadan  bir  faytona binerek eve dönerler.
İki gencin ,polisiye romanlarını aratmayan  gerilim dolu yolculuğunu, bu yolculuğa tanıklık etmiş sokakları ve binaları izleyerek  anlatmayı  deneyeceğiz

2
Armen Garo olarak doğdu
Karekin Pastırmacıyan  olarak öldü
Doğduğunda Garin olan doğumyeri,
Öldüğünde Hınıs olarak anılmaktaydı
Varlıklı bir ailenin çocuğu olarak yurtdışına eğitime gitti
Ermeni milliyetçisi oldu
John Lennon  
‘ölmeye ve öldürmeye değecek hiçbir şey yok’dememişti daha
Dünyayı Che Guevera romantizminin sarmasına da daha çok zaman vardı
….
Ermeni denince benim aklıma Rumelihisarın’daki kilise mahallesi gelir
Kilise mahallesinde çıkan yangında eşyalarını kurtarmaya çalışan tanımadığım komşular gelir
Akşam saat 5 olunca çalan kilisenin çanı gelir
Anneleri Türk babaları Ermeni olduğu için
İsimleri Murat ve Linda olan çocukluk arkadaşlarım gelir
Dayımın arkadaşı ,toprağı bol olsun Jirayir usta gelir
Kırılan antika eşyaları onaran ,küçüklüğünde çocuk korosu ile İsmet paşaya 9.senfoniyi seslendirmiş Vartan abi gelir
Sonra
Baterilerin zillerinde yazan Zildjann gelir
Ermeni denince
benim aklıma hep iyi şeyler gelir
...
Armen Garo’ya gelince tanışıklığım, Gürcan Çilesi’ in
İstanbul’da 30 saatlik kaos isimli kitabını 22 ağustos 2015 tarihinde okumaya başlamam dolayısı ile ve sonrasında ,ilk Türkçe basımı 2009 yılında  yapılan .kendi anılarından dolayıdır.
Sadri Sema  eski istanbul’dan hatıralar isimli  kitabının silahcı mağazaları -ermenilerin toplantısı bölümünde,Bahçekapı’daki silahçı Hayik’in dükkanında Ermeni’lerin toplandığını,
İçlerinde Armen adında biri vardı ki onu her gelişinde baş köşeye geçirirlerdi diye yazıyor
O Armen bu Armen mi  ,bilinmez
Armen Garo hakkında bilildiklerimize gelince
Tarihte Karekin Pastırmacıyan olarak geçtiği
Eski ismi Garin olan Erzurum’un Hınıs ilçesi doğumlu olduğu
1878 te Rus ordusu Erzurum’da iken Rus generallerinin evlerine sık sık gelip gittiği
Babasının ,Çariçeye hediye at arayan generale çok sevdikleri Aslan isimli atlarını hediye ettiği
Evlerine gelen ve çocuğu olmayan bir Rus generalin onu evlatlık almak istediği
Sansaryan Varjaran okulunda dokuz yıl yatılı okuduktan sonra Fransa’ya okumaya gittiği
Fransa’da iken Anadolu’da yaşanan Ermeni olayları sebebiyle eylemci olmaya karar verince kurduğu ilişkiler sonucu İstanbul’a çağrıldığı
Osmanlı Bankası baskını için sekiz gün İstanbul’da kaldığını ve baskına katıldıktan sonra
le Gronde isimli fransız gemisi ile İstanbul’dan ayrıldığı ,gemi Marsilya’ya vardığında tutuklandığı
17 gün hapiste kaldıktan sonra ülkeyi terk etmek üzere hapisten çıkarak Cenevre’ye gittiği
4 yıl Fransa’ya giriş izni alamadığı ,bu dört yıl boyunca Cenevre’de doktora yapıp mezun olduktan sonra Amerika’ya gittiği
Ameika’da sekiz ay kaldıktan sonra Tiflis’e yerleştiği
1905 te Tiflis’te  Ermeni -Tatar çatışmalarına katıldığı ,burada maden işletmeciğine başlamışken
1908 yılında meşrutiyetin ilanı üzerine Garin Ermenileri’nin kendisini milletvekili olarak aday göstermeleri üzerine
1896 yılında bir terörist olarak  geldiği İstanbul’a
12 yıl sonra milletvekili olarak ayak bastığı
6 yıl milletvekilliği yaptıktan sonra ,1914 te tekrar aday gösterilmeyince Tiflis’ e işlerinin başına döndüğü
1915 olaylarını Amerikalılara anlatmak üzere yeni kıtaya gidip
1918 te Bağımsız Ermenistan devletinin ilanını ardından
1921 de Sovyetlerin Bağımsız Ermenistan’ı sonlandırmasını gördükten sonra
1923 te Cenevre’de vefat ederek  ve burada gömüldüğünü
Biliyoruz
Vasiyeti Ermenistan’a gömülmekmiş
….
Burada 50 satıra sığan mecera dolu uzun bir hayat.

3

1896 yılı
Ermeni milliyetçiler İstanbul’da
Hedeflerindeki başlıca binalar
Babıali
Ermeni patrikhanesi
Osmanlı Bankası binası
Credit Lyonais Bankası binası
Voyvoda karakolu
Galatasaray polis karakolu
Ayatriyada Rum klisesi olmuştur
Eylemler yurtdışında planlanmış ,eylemcilerin bir kısmı da yurtdışından gelmiştir.

Yurtdışından İstanbul’a gelenler arasındaki
Erzurum doğumlu Armen’in İstanbul macerası sekiz 8 gün sürer .Bu 8 gün içerisinde İstanbul’da bomba imalathanesi olarak kullanılan depoda yapılan bombaları,
öğretmen ve öğrencilerden oluşan
yaşları 20-25 arası
3 ü kız toplam 12 kişi ile birlikte
eylemlerde kullanılmak üzere bazı mahallelere taşırlar.
bu kızlardan biri bayan İskuhi’dir
öğrenci mi öğretmen olduğunu bilemiyoruz ,bildiğimiz Osmanlı bankası baskınına katılacak olan Hraç ın nişanlısı olduğudur.
Salı günü ,Armen Garo ,İskuhi ve Hraç bayan İskuhi’nin evinde buluşurlar  
Armen Garo’nun elinde ,ağzına kadar bomba dolu bir dişçi çantası,İskuhi’nin elinde içinde 6 küçük bomba bulunan bir şapka kutusu vardır.Hraç’ın son günlerde banka civarında çok dolanmış olması üzerine bir tedbir olarak bombaları götürme işini nişanlısı üstlenir.İkili Hraç’tan ayrılmadan önce İskuhi’nin bir talebi olur;
Eğer yakalanırlarsa Armen önce İskuhi’yi öldürecek sonra intihar edecektir.
,,,
Yıl  henüz 1896
aylardan ağustos,ağustosun on üçü , günlerden salı
Vakit öğlendir ,İskuhi’nin evinden yola çıkarlar
Bu evin nerede olduğu bilgisine o dönem zaptiye nazırlığı yapmış olan Hüseyin Nazım Paşa’nın anılarında rastladım.
Şüpheli bir ev diye yazmış..
Osmanlı Bankası baskını ile başlayan ve birkaç gün süren olaylar sonrasında,olaya katılanların yakalanması için yapılan araştırmalarda yakalanan bir şüpheli vasıtası ile bomba kovanlarının  bir kısmının Üsküdar’da yapılıp doldurulmak üzere beyoğlunda bilmediği bir yere götürüldüğü bilgisine ulaşılır.Mahalleye hafiyeler gönderilir ama bir sonuca varılamaz.
Derken bir gün;dikkatli bir polis memuru Karnaval sokaktan geçerken  bir evin penceresinde oturan
6 7 yaşlarında bir kız cocuğu ,elinden ,on iki anahtarla bir maymuncuğun bulunduğu bir anahtarlığı düşürür .
hafiye, daha önce bu eve girip çıkanlardan şüphelendiğinden anahtarlığı  alıp karakola getirir , Nazım Paşa eve baskın yaptırır ;
bayan İskuhi evdedir,hiddetlenir;
benim haberim yok ,bunları siz kendiniz getirip koydunuz beni yakmak mı istiyorsunuz
diye bağırır.
Evin bodrumundan toprağa gömülü bir yığın bomba çıkar
Bayan İskuh’nin akıbetini bilmiyoruz ,Karnaval sokağa geince ;

İstanbul’da ya da Türkiye’nin herhangi bir yerinde yüz yıldır değişmeyen bir sokak ismi bulmak çok zor ,bunun sadece bizim sorunumuz olmadığını Milan Kundera’nın bir romanından öğrenmem sadece bir rastlantı;
şöyle yazıyor romanda;

kurulduğu günden beri Prusyanın ünlü şehrinin işmi Königsberg di kralın dağı demekti .İsmin Klaliningrad a dönüşmesi son savaştan sonra oldu.Grand Rusça şehir demektir .Yani kalinin in şehri demektir.Hayatta kaldığımız için şanslı olduğumuz yüzyıl değiştirilen isimlerle doluydu.Tsaritsin e önce Stalingrad adı verildi sonra da Stalingrad ismi Volgograd olarak değiştirildi…

Bizde bu hastalığın 2.meşrutiyetten  sonra başladığını yazanlar var , daha önceleri  yeniçieri ocağının kaldırılmasından sonra yeniçerilerin mezar taşlarına bile tahammül etmeyen iktidar onlarla ilgili sokak mekan isimlerini değiştirmemiş bile.
Camondo ailesi  hakkında  kapsamlı araştırmaları yapmış olan akademisyen  Nora Şeni, “Seni unutursam İstanbul” isimli kitabında şöyle yakınıyor.
“Doğduğum sokağın ismi değişmiş.Teşvikiye’nin Kuyulubostan sokağına adını hiç duymadığım bir şehit subayın adı verilmiş”

Bu konuda şanslı sayılırım Rumelihisarı’nda
15 sene yaşadığım Arpacı Çeşme sokak hala aynı isimle anılıyor.Birgün ismi değiştirilirse isminin Ara Güler olmasını tercih ederim ,1970lerde geçtiği bizim sokakta çektiği güzel fotoğrafın hatırına,
ama isminin değişmemesi sadece fotoğrafı çektiği noktaya bir bilgi tabelası asılmasını yeğlerim.
İsimlerin değişmesi konusuna dönersek en bilindik örnek İstiklal caddesi...
Grande Rue de Péra /Cadde-i Kebir    
İstiklal caddesi…..
6.daire olarak adı geçen  istanbulun ilk belediye teşkilatı sayılan birim kurulduktan sonra cadde Grande Rue de Pera olarak isimlendirilmesi 1850 lere denk gelmiş ,daha öncesinde belli bir adı  bile yokmuş caddenin .
Grand rue de Pera ismi 1926 da İSTİKLAL caddesine çevrilmiş,  hatta üzerinde Konstantinapole yazan mektupların postahane tarafından geri gönderildiğini ,konunun uzmanları  aktarıyor.
Karnaval sokağa gelecek olursak bugün boşuna o isimle aramayın, Tarlabaşı’ndaki Karakum sokağa gidin.
 
Beni büyük bir dertten kurtaran Orhan Türker’e onun Pera’dan Beyoğluna kitabına ve mayıs 2016 da basımı yapan sel yayıncılığa şükranlarımı sunuyorum

şl.jpg

4
Karnaval sokaktan yola çıkan Armen ve Bayan İskuhi yürüyerek bugünkü İstiklal caddesinde  tramvaya binecekleri noktaya varmaları yaklaşık yarım saat sürmüş olmalı.Karnaval sokaktan  Galatasaray’a ulaşmak için neredeyse devamlı yokuş çıkmak zorundasınız ,iki gencin ,ellerindeki bomba çantalarını da hesaba katarsak yorulduklarını düşünmek yanlış olmaz.O gün yürüdükleri sokakların bazılarının yerinde artık bir otoban var.
Bugün İstiklal caddesi ile Tarlabaşı’nı bölen anlamsız şehiriçi otabanın yerinde  daha dar bir yol olduğunu ,bir sıra evin bu otoyolu açmak için dönemin vandal belediye başkanı Bedrettin Dalan tarafından yıktırıldığını, bu yıkımın 1980 lerin sonunda yapıldığını görenlerdenim.
Siz de merak ederseniz eski fotoğraflara bakıverin.
galatasaray (hükümet binası) yakınlarında tramvaya bindik.Yolda çok az konuştuk sonra da sadece fransızca.
diye yazmış Armen Garo

Acaba tramvaydaki biletçi ile göz göze geldiler mi bilet parasını öderken.  Günümüz istanbul geçliği nostaljik Moda ve Beyoğlu tramvayları  sayesinde bu eski ulaşım aracına aşinalar , ama artık istanbul kart ve jeton kullandıklarından biletçi kavramı hakkında biraz bilgi vermekte fayda var.
Bugünden  geriye doğru gidersek artık İstanbul’lular için istanbul kartı ve ondan bir önceki akbilii anlatmaya gerek yok.Akbilden önce kullanılan barkodlu biletleri yaşı otuzun  üzerinde olanlar kolaylıkla hatırlar, barkodlu biletlerden önce kullanılan  saman kağıdından yapılma biletleri  hatırlamak içinse daha yaşlı olmak gerekiyor.
Belediye otobüslerinde biletçiler kaldırıldıktan sonra , otobüslerin önünde şoförün yanına bir kumbara konuldu .Satış noktalarından alınan biletler otobüse binerken kumbaraya atılıyordu.Derken  kumbaraya atılan biletler imha edilmeden birileri tarafından  el atından satılmaya başlanınca belediye yetkilileri atılan biletleri bilet kumbarasında yakmak için bir düzenek imal etti .Ama Türk halkının pes etmeye niyeti yoktu,hepimizin malumu Başbakan Turgut Özal’ın benim memurum işini bilir dediği yıllardan bahsediyoruz. Yine birileri    biletlerin sahtesini matbaalarda üretip yarı fiyatına satmayı akıl edince belediye yetkilileri karşı bir hamle ile barkodlu kalın kağıttan yapılma biletleri piyasaya sürdü ,bu biletlerde kumbaraya girerken bir düzenekle buruşturulup bir daha kullanılamaz hale getiriliyordu.Türk halkı pes etti ve sonrasında teknoloji belediyenin imdadına yetişti ve akbil sistemi devreye girdi,akbil uygulamaları ile bu sefer belediye yetkililerinin büyük yolsuzluklar yaptığı hala konuşulur.
İşte bu bilet sisteminden önce  otobüslerde biletçiler bulunurdu , bunu hatırlamak yaşı kırkı geçenlere mahsus,o zamanlar otobüslerin iki kapısı vardı ,arkadan binilir önden inilirdi, arka kapının kenarında binilir ,ön kapının yanında inilir yazardı,ön koltuklar hamilelere ve gazilere mahsustu.Beyoğlu’nda Galatasaray lisesinin yanındaki Yapı kredi binasının üzerinde neon ışıklarla yapılmış ,ışıkların yanıp sönmesi ile uçuyormuş gibi gözüken bir leylek vardı,Armen Garo ve İskuhi’nin leyleğin olduğu bina civarından tramvaya  binmesi üzerinden
seksendört yıl geçmiş,O tramw-vay şirketini kuran yahudi aile Camondo ailesi idi  ,artık ne o şirket ,ne o aile ,ne de o leylek var
….

5
ölüler şehri
bir gezgin öyle bahsetmiş İstanbul’dan
ölülerin üzerinde inşa edilmiş evler
ölülerin üzerinde yapılmış
otoyollar var bu şehirde
artık yerlerinde olmayan
servi ağaçlı
mezarlıklar








Armen Garo ve İskuhi’nin tramvay yolculuğu yaklaşık on dakika sürmüş olmalı.
yolun türk kabristanıyla kesildiği tepebaşı yokuşu diye tarif ediyor indikleri durağı.Bugün Şişhane meydanı dediğimiz ama ortada bir meydanın olmadığı noktada zamanında var olan mezarlıktan geriye sadece eski kitaplarda yazılanlar kalmış.
Çocukluğumun geçtiği mahalle ile Aşiyan mezarlığı yana yana idi ,aramızda sadece Rumelihisarı kalesi vardı Eskiden kale içindeki evlerde oturmuş olan mahalle komşumuz Şükriye  teyzeyi , ev sahibimiz Kazım amcayı , 7 yaşındayken Emirgan parkında kuyuya düşüp ölen  ilk çocukluk arkadaşımı da Aşiyan mezarlığına gömdüler. Sahil yolundan araba ile mezarın önünden geçerken  arabadaki teybin sesi kısılırdı ,ölülere saygı derdi büyüklerimiz , insanlara yaşarken göstermedikleri saygıyı ölünce göstermeye çalışan ikiyüzlü büyüklerimiz vardı, diğer çoğu İstanbul mezarlıkları gibi dik bir yamaca yapılmıştı Aşiyan mezarlığı .Yolunuz Rumelihisarı tarafına  düşerse ve vaktiniz varsa  uğrayın Aşiyan mezarlığına. Orhan veli orada Tezer Özlü orada ,ikisi birbirine yakın yatıyor, Abidin Dino tarafından tasarlamış mezar taşları baş uçlarında ,Melih Cevdet Anday onlardan biraz uzakta.Birde mermerden yapılma bir uçak heykeline denk geleceksiniz mezarlık girişinin  hemen sağında ,bir uçak kazasında hayatını kaybeden bir hostesin mezarı.
Aşiyan mezarlığı son yüzyılın imar belasından kurtulanlardan .Lozan anlaşması sayesinde dokunulmazlığa kavuşan Şişli ve Osmanbey’deki gayrimüslüm mezarlıkları gibi şanslı olanlardan.
Armen Garo’nun bahsettiği mezarlık ise yok edilenler arasında.
İsminin küçük kabristan olduğunu ,büyük kabristan olarak anılanın ise vaktiyle Taksim ile Pangaltı arasında olduğunu biliyoruz.Bugün ikisinden de bir eser yok
Son ikiyüz yılda istanbul’u ziyaret eden gezginlerin , diplomatların yolu mutlaka Galata’ya düşmüş olduğundan  ve batıda rastlanmayan , günlük yaşamın içindeki  bu mezar alanlarına özel bir ilgi duymuş olduklarından küçük kabristandan  bahsetmeden geçememişler.

Andersen’den masallar ‘ın yaratıcısı 1805 doğumlu Hans Christian Andersen ,İrlanda’lı rahip Roberth Walsh,gezgin Julia Pardo ,yazdıklarını okuyabildiğim birkaç batılı.

Fransızlar’ın petit champ des morts  
İngilizler’in  litte burying ground ,
Türkler’in küçük kabristan dediği;
,Bir servi ormanını andıran
İçinde  insanların günlük hayatta  kullandığı patika yolları ve birkaç küçük ev bulunan
Akşamları gün batımı manzarasının seyredildiği
Vakıa_hayriye olayı sonrası, yeniçerilerin parçalanan mezar taşlarının bulunduğu hatta parçalanma işlemi sırasında padişahın  bir müddet bu işlemi seyretiği
Zaman zaman içinde şenlikler bile yapılan
Küçük Kabristandan
geriye sadece kitaplardaki birkaç satır var.

Bugün yerinde olmayan Küçük Kabristan’da tramvaydan inen Armen Garo ile İskuhi’nin asıl macerası burdan sonra başar. İndikleri noktada ,bugünkü yapılarla tarif edecek olursak Galata kulesine Tepebaşı tarafından giden sokağın girişinde, bir karakol binası  bulunmaktadır ,bugün o da yerinde yok ama Şişhane Karakolu olması muhtemeldir ve bir gezginin bahsettiği  sokağın başındaki bir nöbetçi kulübesinin aynı yerde olduğunu düşünmek yanlış olmaz.
Armen Garo bir gün önce Hraç ile birlikte aynı yolu kullanarak İngiliz okuluna giderken kendilerini takip eden hafiye ile birlikte bir polis memuru ve komseri karakol binasının önünde   görür ,hafiye  yanında duran komiserin kulağına bir şeyler fısıldar,ikili sokağa girdiklerinde  komiser ,hafiye ve polis memuru peşlerindedir.

6
galata kulesinin en güzel görüldüğü
eskisine benzesin diye arnavut kaldırım taşı ile kaplı
yakım tarihte  2 kez bombalı saldırıya ugrayan bir sinagogun bulunduğu
ismini
zamanında orda bulunan galata sur hendeklerinden alan
bir sokak
Önde Armen Garo ve iskuhi
Arkada polis ve hafiyeler

Galata kulesini en güzel açıdan görebileceğiniz Hendek sokaktan bahsetmek lazım.
Yangın kulesi, bugünkü adıyla Galata kulesi hakkında  bir şeyler yazmak lafı uzatmaktan öteye bir işe yaramayacak..Henry Christmas ın yazdığı gibi’ birçok gezi kitabında özellikle miss pardoe nin şehirlerin ecesi istanbul kitabında bulunabilecek tasvirlerle okuru usandırmaya niyetim yok .istanbulun eski eserlerinin tasviri ile bilimsel bir listesini veren von hammer ın takipçisi olmaya da..

Bizans döneminde Galata bölgesinin İstanbul’un dışında, surlarla çevrili ,ayrı bir yerleşim bölgesi  olduğundan , surları koruyan hendeklerin varlığından ve bugünde bazı sokakların bu hendeklerin ismi ile anıldığından haberdarız.
Galata surlarından ufak bir parça dışında bir kalıntı yok ,hendekler ise sokak isimlerinde yaşıyor,
Sokağın girişinde ,sol tarafta ,Büyük Hendek sokağı tabelasını görebilirsiniz,son zamanların en iyi grafik tasarımcılarından birisi olan . B ü l e  n t  E r k m e n tarafından tasarlanan sokak tabelası yerden  220 cm yukarıda duvarda asılı duruyor, o duvarda  ne kadar asılı duracak bunu da zaman gösterecek.Zamanında gözükenlere gelince;
Sur varsa düşman var demektir
İstanbul daha 21 yaşındaki Mehmet sultan tarafından fethedilmeden 350 yıl önce ,
haçlılar tarafından saldırıya uğradığında ,Avrupa’dan kalkıp İstanbul’u fethetmeye gelen haçlı komutanlarının Galata’da kaldıklarını yazılı.
İstanbul’un Fatih tarafından fethine tanıklık etmiş olanlar ise Fatih’in Galata’ya İstanbul’un fethinin 5.günü girdiğini ve  Galata surlarının yıkılmasını emrettiğini ama limandaki bölümünün yıkılmadığını yazıyor
Surların dibindeki hendeklerin kaderini ise belediye belirlemiş.1864 yılında belediye tarafından imara açılmak üzere kapatılmışlar.
1855 yılında 10 adet saygın  mahalle sakini tarafından ,Galata ve Tophane taraflarını Avrupa kenti standartlarına getirmek amacıyla kurulan  i n t i z a mı ı ş e h i r  ko m i s y o n u  n u n
bu kararda hatırı sayılır bir etkisi olmalı.Bu saygın mahalle sakinlerinin aynı zamanda emlak yatırımcısı olduğu ve içlerinde Abraham Camondo ‘nun da bulunduğunu söylemeden geçmeyelim.

Uzak tarihi bir kenara bırakıp 13 ağustos 1896 salı gününe geri dönecek olursak ,.Armen Garo ve İskuhi Hendek sokaktan Galata kulesine varmak üzereyken iyice yorulan  İskuhi  ,peşlerini takılan polisleri görünce panikler ,soğukkanlılığını kaybetmeyen Armen Garo onu sakinleştirir,yürümeye devam ederler.İngiliz okuluna gitmek için sağ taraftaki sokağa döndüklerinde iki hafiye ile daha çıkar karşılarına. Onlara müdahale etmeyen bu iki hafiyede  ,arkadan gelen  3 görevliye katılır.Armen ve İskuhi , İngiliz okulu binasının önüne geldiklerinde 5 kişi tarafından izlenmektedirler. O İngiliz okulu binası bugün  Okçumusa öğretim okulu olarak hizmet veriyor.
İkili kapıya vardıklarında polisler biraz arkalarında onları izlemektedir,zili çalarlar ,kapıyı açmasını bekledikleri hademe yerine bir ingiliz misyoner çıkar karşılarına  ,kısa bir şaşkınlıktan hademe Hannes ‘i sorar Armen , İngiliz misyoner Hannes ‘i Henri olarak anladığından ve yan evde oturan bay Henri’yi aradıklarını sandığından , yandaki evi gösterir. Bir tarafta onları izleyen 5 polis, diğer tarafta İngiliz misyonerin şaşkın bakışları arasında  tanımadığı bay Henri’yi sormak için yandaki binanın zilini çalar Armen Garo .Şanslı günlerinde olduklarından bay Henri’nin evde olmadığını söyler kapıyı açan görevli .,şansları o kadar çok olmalı ki bu binanın arka sokağa çıkan bir bahçesi vardır Bahçeden geçmek için görevliden izin alıp  .Avusturya hastehanesinin bulunduğu Felek sokağa geçerler Felek sokak aklınızın bir tarafında dursun ,çünkü biraz sonra bahsi geçecek.
Sokakta boş bir faytona  denk gelirler.Camondo merdivenin yanında bulunan İngiliz Büyükelçiliğine ait  binanın  önündeki boş faytona binip  ,bombaları bırakamadan Tarlabaşı’na İskuhi’nin evine dönerler.
Macera dolu yolculuk sona erer.
Akşam İskuhi’nin evinde bir gün sonra eyleme katılacak  15 kişi toplanır .yemek yer sohbet ederler baskın planı son kez gözden geçirilir.Çarşamba sabahı tekrar evde buluşup İngiliz okuluna doğru yola çıkarlar ,Armen Garo İskuhi’nin de eyleme katılmak için çok istekli olduğunu ama buna izin vermediğini yazıyor

7
banker Avram Kamondo
azınlıklar tarihinde imparatorluğun en güvenilir adamı diye geçer
koca reşit paşanın mali danışmanlığını yaptı .yalnız reşit paşayı sevdi.
daha çocukken eşyanın tabiatına karşı gitmemeyi öğrenmiştir
…..
kısa boyluydu dünyaya kendi hayatı gibi baktı
..
pazar günleri büyükderede bir başına bir aşağı bir yukarı dolaşmayı severdi
az yiyip içti.az konuştu
öldüğünde yüzünü görenler kireç gibi beyazdı yazdılar

ilhan berk ‘İn
ilk basımı 1985 te adam yayıncılık tarafından yayınlanan g a l a t a isimli
yapı kredi yayıncılık tarafından özel baskı olarak 1500 adet basılmış
kitabının
288 numaralı nüshasından

13 ağustos salı günü defterini kapatıp 14 ağustos çarşamba günü baskının yapıldığı Osmanlı Bankası binasına bakmadan önce bu eylemin figürlerinden birisi olan camondo merdivenlerine ondan önce de merdivenleri yaptıran Camondo ailesine değinmek gerek

Yön tabelalarında ,mavi renkle çevreyolu yazan, İstanbul’u  doğu- batı yönünde diğer şehirlere bağlayan ,zamanında şehirler arası yol iken günümüzde şehrin içinde kalmış, bilinen ismi ile  e- 5 yolunda,Okmeydanı’ndan Haliç köprüsüne inerken  ,sağda bir tepenin üzerinde tek katlı mermer kaplı bir yapı gözükür,daha doğrusu  belediye hizmet araçları arasında bir yapı gizlenir.
Üniversitede öğrenci iken  rolöve restorasyon dersinde ,şu anda hayatta olmayan bir arkadaşım dahil üç kişi , çizimlerini  yaptığımız bu mezar yapısının
A b r a h a m  C a m o n d o  isimli bir yahudiye ait olduğunu bir tarih dergisinden öğrenmiştim
Bankalar caddesinde ,sokak abidesi niteliğindeki merdivenin de k a m o d o  m e r di ve n i olarak anıldığını öğrenmem sonralara dayanır.
Bugün ,ordaki bir tepenin üzerinde .bir yahudinin mezarının olması hepimize olağandışı bir durum olarak gözüküyor .Geçmişe dair izleri yok etme konusunda özel bir yeteneği olan bir şehirde yaşadığımızı unutmayalım.
Mezar yapısının bulunduğu yerin zamanında  Hasköy yahudi mezarlığı olduğunu
mezar yapısının bu mezarın ortasında olduğunu, E-5 çevre yolu yapılırken mezarlığın büyük bir bölümünün yok edildiğini ,bu yüzden Camondo’nun mezarının o tepenin üzerinde tek başına kaldığını
Hasköy’ün Bizans’tan Osmanlı’ya değin bir yahudi mahallesi olup ,bir zamanlar limon bahçeli üç bine yakın evden oluştuğunu
1569 da Bahçekapı-Demirkap hattında  yaşanan yangından sonra evlerini kaybedenlerle beraber , Yeni caminin yapımı sonrası burada yaşayan yahudilerin de Hasköy’e gönderildiğini ,bugün nimet abla piyangocusunun olduğu yerde bir havranın olduğunu
Bazı kitapların satır aralarından öğrendim
göçen yahudilerden
göçen ermenilerden
göçen rumlardan
geriye eski binalar ,birazda mezarlar kalmış
Mezarlıktan geçerken müziğin sesini kısan  ama mezarlıkları yok  ederken hiç tereddüt göstermeyen büyüklerimiz var.

Abraham Camondo’ya gelince , Ortaköy’de 1870 yılında Haim Camondo’nun oğlu olarak dünyaya gelmiş.Sayılı tüccarlardan olan Haim Camondo’nun başı  ,1782 yılına gelindiğinde kitaplarda bahsolunmayan bir sebepten dolayı Osmanlı idaresi ile derde girer . Hariciye nazırı tarafından gönderilen  ülkeyi 24 saat içinde terk etme emri üzerine çaresizlik içinde araya   ingiliz elçisini sokar , verilen cevap ‘camondo affedilmeyecek kadar suçludur haşmetli padişahımızın babası bile  mezarından çıkıp gelse bu yahudinin affını sağlayamaz.’olur
Elçi, Haim Camondo!dan   uzun yıllardan beri  çevirdiği entrikalarla tanınan diyerek bahsettiğine göre  suçu büyük olmalı.Ölülerin arkasından konuşmayalım ,Haim Camondo’nun  iyilikleri ya da kötülüklerini aramak işimiz değil .Camondo ailesi Karaköy limanından kalkan Venedik bandıralı bir gemi ile ülkeden ayrılır.
İki  sene sonra  Abraham Camondo  İstanbul’a dönme iznini koparıp babasından kalan işleri yürütmeye başlar.1810 yılında eşi Clara ile Hasköy’de evlenir ,1810 yılında tek çocuğu Salamon Raphael dünyaya gelir ,Abraham ,Nissim.Rebacca isimli üç torunu olur.
Banka sahibidir ,devlet erkanı ile yakın ilişkiler kurar ,Reşid ,Ali ve Fuat paşaların özel bankerliğini yapmaktadır,
1851 yılında kurulan Osmanlı’nın ilk vapur şirketi Şirketi-Hayriye’de  hisse satın alır, 1856 yılında   ,Kırım savaşında osmanlı devletini finanse eden bankerler arasındadır ,bundan dolayı devlet tarafından  nişan-ı iftihar ve mecidiye nişanları ile  Fuat paşa tarafından da Üstad-ı Azam Camondo ünvanı ile ödüllendirilir,konut ve iş merkezi diyebileceğimiz binalar yapar, Galata .Tophane ve çevresini güzelleştirmek için kurulan intizamı şehir komisyonunun on üyesinden birisi olur,hayır işleri yapar , Çamlıca da köşkü Tarabya da yalısı vardır,
Hasköy’de okul açar .Sahibi olduğu banka yabancı uyrukludur ,Osmanlı’da yabancıların mülk edinmesi yasak olduğundan bankaya borcunu ödeyemeyen müşterilerin ipotekli mülklerini üzerine geçirememektedir ,bunun üzerine Sultan Abdülaziz tarafından b aş k a l a r ı n a  e m s a l  t e ş k i l  
e t m e m e k  kaydıyla adına  yasa çıkartılır.
Babası sultan Abdülmecit tarafından ülkeden kovulan Abraham , sultan Abdülaziz’in çıkarttığı kişiye özel yasayla mülk edinme hakkına sahip olmuştur.Reşit paşa Baltalimanı’ndaki yalısında kalp krizi geçirip öldüğünde Abraham Camondo’nun alacakları için yalıda bekliyor olması belki de bir rastlantı.
1866 da eşi Clara ölür, Hasköy’deki mezara kadar o kadar kalabalık bir cemaat oluşur ki düzeni  jandarma sağlar.cenazenin geçişi sırasında tüm kliseler çanlarını çalar;Camondo’ların yahudi olduklarını unutmayalım..
Aynı yıl babasının işleri ile hiç ilgilenmemiş olan oğul Salamon Raphael vefat eder ,cenazesi Osmanlı saygı kıtasının arasından geçirilir,rıhtımdaki gemiler yelkenlerini indirir.ki bunun da sadece hükümdarlara yapılırmış.
Bu iki ölümden sonra ,işleri torunlarına devredip,torunlarının isteği üzerine 1869 yılında gitiiği Paris’te1873 yılında vefat eder,vasiyeti üzerine cenazesi özel izin ile Hasköy’e defnedilmek üzere İstanbul’a getirilir.
Tüm yahudi cemaatinin yas tuttuğunu
Borsa ve finans kuruluşlarının tatil edildiğini
Saray bandosunun cenaze marşını
Tüm kliselerin de  çanlarınıçaldığı
Bilgileri
Osmanlı’daki itibarını ve saygınlığını anlatmak için yeterde artar örnekler olsa gerek

8
göğün yedi kat olması
haftanın yedi günü olması
tanrının dünyayı altı günde yaratıp yedinci günde dinlendiğine inanılması
hristiyanlıktaki yedi günah
bunu konu alan seven isimli başarılı bir holywood filminin olması
Japon sinemasının ünlü yedi samuray filmi
yerin yedi kat altı  deyimi
İstanbul’un ve Roma’nın yedi tepesinin olması
Sanat tarihçilerinin yedi sanat dalından bahsetmesi
tamamen bir rastlantıdan ibaret
bu yedi sanat dalından altıncısı olan mimarlığın İstanbul’daki en güzel ürünlerinden biri olan
Camondo merdivenlerini gelince
...







1870 sonrası Camondo ailesi tarafından ,aynı yerde bulunan eski merdiven yerine yaptırıldığı bilgisi var .Kitaplarda okuduğum birbiri ile çelişkili ,ya da mantık hatası barındıran bilgilerle kafaları karıştırmak istemem. Gerçekliğinden şüphe duyulmayacak bilgileri aktarayım sadece,
Camondolar işyeri olarak Voyvada caddesinde kendi adları ile anılan bir handadır ,bu han merdivene önden bakıldığında sağdan ikinci binadır ,torunlardan  Abraham Behor merdivenin çıktığı Camondo sokak üzerinde 6 numaralı evde diğer torun Nissim ise bu evin bitişiğinde, Felek sokak üzerinde bulunan 2 numaralı evde oturmaktadır. İki kardeşin iş ile ev arasında ulaşımlarını kolaylaştırmak için merdiveni yaptırdıkları ilk başta akla yakın gözüküyor ,ancak Camondoların 1869 da Paris’e yerleştikleri kesin bilgisi ile merdivenlerin 1870 sonrası yapılmış olduğu bilgisi birbiri ile çelişmektedir ,1869 yılı öncesi  Yeniköy’de ve Tarabya’da  bulunan yalılarında devlet erkanını ağırlayan Camondo’ların  o tarihlerde hala o sokakta oturuyor olmalarını düşünmekte pek sağlıklı değil.
Bu tip önemsiz detayları bir kenara bırakalım
Camondo’ların adı ile anılan
eski adıyla Camondo sokak, yeni adıyla Banker sokak
ile
eski adıyla Voyvoda caddesi yeni adıyla Bankalar caddesi
arasında
Bankalar caddesinden  bakıldığında
sol tarafında
yeni adıyla Demirbank ,eski adıyla şirket_i osmaniye_i kambiyo binasının
sağ tarafında
eski adıyla eski posta , yeni adıyla Has  han binaları olan
8 formundaki
merivenden
Mualla Sener ,6 yaşımda iken
Atatürk ile şeyhinşah pehlevinin üstü açık arabayla bankalar caddesinden geçişini
seyretmiş ,yıl 1932 olmalı..

14 ağustos 1896 tarihinde ise Armen Garo ,baskın esnasında çıktığı pencereden gördüğü manzarayı kendi ağzından anlatırsak;
kapının üstüne denk düşen pencereye dikildim ve sokağı izlemek için ara sıra başımı çıkartmaya başladım .mevkilerinde şaşkınca duran askerler şaşkınlık içinde guruhu seyrediyorlardı.sokağın yukarısındaki askerler guruha süngülerini doğrultmuşlar komutanları avazı çıktığı kadar bağırıyordu,nereye gidiyorsunuz aptallar?ermenilerin silahları var ve şimdi köpek gibi biçecekler sizi.

fakat guruh bağırıp çağırarak birbirlerini itip kakarak kılıçlarını sopalarını ve baltalarını sallayarak sel gibi akmaya devam ediyordu.Akılalmaz bir uğultuyla ilerliyorlardı.yarısından fazlası köprüyü geçerek istanbul yakasından gelen beyaz sarıklı softalardı

komutan güruhu geri çekilmeye ikna edemeyeceğini anladığında,askerlerine geçmelerine izin vermelerini emretti, pera’ya çıkan sokaklardan birinin merdivenlerinde durmuş .olan biteni  seyrediyordu.

9
İsmi Osmanlı
kurucuları İngiliz
Jule verne romanında ismi geçen
Osmanlı bankası
Çok el değiştirip sonunda kapandı

bir istanbul masalı dizisinde
dizideki  ailenin şirket binası
mimarı italyan
bugün
kültür hizmeti veren
bir bina artık
tütün rejisi kısmı ise
merkez bankası

İsminin Osmanlı olmasına aldanmayın ,1856 yılında İngilizler tarafından kurulmuş bir bankadır.Bankanın geçmişini bir kenara bırakıp ,bizim için önemli olan Voyvada Caddesindeki binaya gelince okuduklarım şunlar ;
1828 te Osmanlı idaresi Galata ve Beyoğlu bölgesinde oturan Ermeni’lerin Üsküdar’ a taşınmaları  ve mallarını Müslümanlara satmaları için kanun çıkartmış,ilginç bir sebebi olmalı
,,,,
1831 e gelince bu sefer müslümanlara devredilen mülklerin eski sahiplerine geri verilmesine ilişkin bir kanun çıkartılmış,bu daha da ilginç
sebeplerini tarihçilere bırakalım
..
Arsa ,içindeki yapılarla birlikte elden ele geçip durmuş ,en son 1889 yılındaTütün Reji’sinin malı olmuş ve bir yıl sonra  yeni bir bina yapmak için yer arayan Osmanlı Bankası arazinin yarısını alarak ,yarısı reji tarafından kullanılacak olan binayı inşa etmek için çalışmalara başlamış.Arazinin sağında bulunan ,cepheleri yan sokağa bakan üç küçük ev de satın alınarak dönemin popüler levanten mimarlarından Valluary’e proje yaptırılmış,inşaat 1892 yılında tamamlanarak bina hizmete girmiş.

14 ağustos çarşamba günü Armen Garo’nun  saat bire on kala İngiliz okulundan  yapılacak baskın için banka binasına doğru yola çıkması binanın açılışından 4 sene sonraya denk geliyor.İngiliz okulu ile Osmanlı Bankası binası arasındaki mesafenin yürüyerek 5 dakika olduğunu da söyleyelim.
Armen müşteri kılığında  bankaya girip gözetleme yapacak arkadan eylemciler gelecektir ,bankaya girip beklemeye başlar,kimsenin gelmemesi üzerine endişelenip  dışarı çıkar,karşıdaki kahve dükkana gidip  bir içki ister ,diğer eylemcileri kaldırımda görünce içkiyi içemeden diğer eylemcilerle binaya girer.

İçeri toplam 26 kişi girerler.
Gece saat 3 ü 5 geçe
Rus elçilik görevlisi Maximov
Osmanlı bankası müdürü Edgar Vensan
padişah yaveri Vehbi paşa
başbakanlık yaveri yarbay Muzaffer bey
gözetiminde
avrupaya gidecek bir gemiye binmek üzere
Galata rıhtımına
Jandarmaların koruma kordonu altında giderken 17 kişilerdir
İçerde kaldıkları yaklaşık 14 saat içerinde 4 tanesi ölmüş 5 tanesi yaralanmış ,yaralananlar Rus hastahanesine gönderilmiştir.

Armen Garo ve diğer 25 eylemcinin binada kaldığı sürece yaşananlar içinde, anlattığımız hikaye için önemli olan,Armen Garo’nun tepebaşından kalabalık bir halk grubunun geldiği bilgisi üzerine binanın ön cephesindeki bir pencereye çıkıp gördüğü manzarayı anlattığı  şu satırlardır

komutan güruhu geri çekilmeye ikna edemeyeceğini anladığında,askerlerine geçmelerine izin vermelerini emretti, pera’ya çıkan sokaklardan birinin merdivenlerinde durmuş .olan biteni  seyrediyordu.

Armen Garo’nun pencereden gördüğü ,o komutanın durduğu merdiven Camondo merdivenidir.

Bu 14 saatte bina içerisinde ve İstanbul’da yaşananların  öyküsü için Armen Garo ve Hüseyin Nazım paşa’nın anılarını,Gürcan Çilesiz’in İstanbul’da 30 saatlik kaos isimli kitabını Ve Edhem Eldem ‘in Osmanlı Bankası Baskını yazılarını okursanır tüm detayları öğrenmiş olursunuz.

Benden bu kadar
…..

Gaudinin Lagrada Familya’yı Barselona’nın günahlarının kefaratini ödemek için
yaptığını söylüyorlar
İstanbul’a kaç Sagrada Familya yapmak lazım
orası uzun bir hikaye…….
….

1 yorum:

  1. Merhabalar;

    Bunu muhtemelen çok uçuk bulacağınızı biliyoruz ancak belki de uçuk olan gerçekti. gerçek neydi? neyin içindeyiz biz? neyin dışında? ve kimiz-kimlerdik?

    Gelecekle iletişim kurulduğu ve bu iletişimden insanlığın geleceği adına önemli bilgiler alındığı yönünde gerçekçi iddia ve savlar mevcuttur.

    Aşağıda sizlere sunulacak olan içerikteki gelecekle iletişim savını defalarca kez incelemiş ve düşünüp değerlendirmiş (binlerce okur olarak) bizler artık bunun kesin oranda doğru olabileceği konusunda artık hemfikiriz...

    Sunulacak olan içeriğin adı Kasyopya Gelecekle İletişim Denemeleri Celseleri ve oturumlarıdır... Bu mail sonuna e-kitap ve online okuma linkleri eklenecek olan bu içeriğin bilinmesinin çok önemli olacağı kanaatindeyiz

    Merhabalar;

    Aşağıda Kasyopya Gelecekle İletişim Denemeleri Celseleri olarak sunulacak içeriğin kendi içindeki iddiası onun gelecekle kurulan bir iletişim olduğu yönündedir.

    Bizler (onu okumuş eski okuyucular) bu metnin uzak gelecekle bir iletişim/conduit/bağ olduğu konusunda artık net olarak hemfikiriz. Bu nasıl oluyor diyebilirsiniz. Onbinlerce okuyucusu ile birlikte 20 yılı aşkın bir süredir bu süreci takip eden ve izleyen bizler bu konuda (onun gelecekle bir iletişim olduğu konusunda) artık eminiz.

    Bu yüzden sunum konusunda hem daha heyecanlı hem de daha kararlıyız.

    Bizler bu metinleri baştan sona okumuş ve tekrar tekrar belirli süzgeçlerden geçirmiş ve onu tarihsel mitolojik diğer verilerle ve güncel gerçeklerle karşılaştırmış ve bunu gerçeklikle de örtüştürmüş okuyucular olarak size yazıyoruz., Onu ve bu iddiayı ve içeriği büyük bir özgüvenle savunabiliriz artık ve de şunları da ekleyebilirdik.

    Metinlere zaman ve emek haracanarak ve gerçek bir fırsat verilerek ve (ve yukarıda söylenen gelecekle iletişim olma söylemine de tam bir şans tanınarak objektif bir süzgeçten geçirilirse, )kendi söylemini bütünlemekte yeterlidir. Biz bu konuda hemfikiriz.

    Metnin başlarını ve özellikle de ilk bölümlerini okumak çok zordur ve zor gelecektir. Özellikle ilk başlarda yeni kurulan bu iletişim telaşı nedeniyle çok fazla karmaşa, iki taraflı karşılıklı yanlış anlaşılma, veri hataları ve yanlış bilgilendirmeler mevcuttur ve olmuştur. O yüzden baştan pesetmemenizi ilk ay ve yıllardaki celseleri özellikle gerekirse atlamanızı ve orada söylenenleri de büyük ölçüde görmezden gelmenizi rica edeceğiz ve önereceğiz.

    Kendi içinde çelişkileri ve subjektif hataları da var evet. Evet metin can sıkıcı bir çok subjektif hatayı ve veriyi ve çelişmeyi de bünyesinde barındırmaktadır.

    Ne yani bizler insanız. Kendi geleceğimizle konuşmaya belki de hazır değildik…Belki de başka bir yol bulamadık. ve bu tüm insanlığın geleceği ise?

    Bunlar din görevlileri değiller. Yazdıran da tanrı değil... Sıradan insanlar sadece. Kendi kendilerine yaptıkları ve kendi kendine birden beklenmedik bir biçimde olan bir iş bu… Bozuk mozuk, iyi kötü bu kadar olmuş, bu kadar yapmışlar/yapabilmişler demek ki onlar..

    Sonuçta bu tanrı bildirimi bir din kitabı değil ve objektif süzgeçlerle okunmalı. bu konuda da hepimiz hemfikiriz.

    Ve tabi ki bu metin kendi sorunları da kendi içinde yanıtlamaya ve aşmaya da yeterli veri tutarlılığını eğer onun tamamı dürüst incelenirse içermektedir..

    Yani en diyelim ki size kalmış biz artık çok net olarak onu gelecekle kurulan deneysel bir iletişim olarak işaretliyoruz ve görüyoruz öyle tanıyoruz ve tanıtıyoruz . bunu tekrar yineleyebilirdik…

    ----
    Online okuma için;
    https://baskalarinahizmet.com/topic.asp?TOPIC_ID=7

    ve aşağıdaki linklerden e-kitap formatında indirilebilmektedir.

    https://mega.nz/#!L7YziDQA!zqFBwf-VtGkOQArIB2h4FZ-eBnFALWyMV24gvB9KZD0
    https://mega.nz/#!XiQT2AJb!yPW6INksR2nVpuZj-ZywHTv6G-R9OG-kNDChtkU_86Q
    [url]https://mega.nz/#!XiQT2AJb!yPW6INksR2nVpuZj-ZywHTv6G-R9OG-kNDChtkU_86Q

    ---
    Grup Erişim Linkleri
    https://tr.cassiopaea.org
    https://cassiopaea.org/forum/

    YanıtlaSil